ANNE BABA ÇOCUK İLETİŞİMİ
- Öznur Eker
- 14 Oca
- 4 dakikada okunur
İletişim, ‘paylaşmak’ anlamına gelen Latince communicatus kelimesinden gelmektedir; başka bir ifadeyle düşünceleri, bilgileri, fikirleri, duyguları karşılıklı paylaşmaktır. Epictetus’un “çocukluk insanın anavatanıdır” sözünde açıkça ortaya konulduğu üzere,insanın kişiliğinin temelini attığı ve karakterinin şekillendiği dönem çocukluk evresidir.
Çocukların, kendilerinden karşılık beklenmeden, sadece potansiyellerini açığa çıkarmalarını sağlayacak olan ve onlara kabul edildiklerini hissettiren bir ortamda büyümeleri gerekmektedir. Böyle bir ortamda çocuk, kendini özel hissederek büyür; sürüden biri olmadığını, kendine özgü bir kişi olduğunu bilir. Kendine güveni vardır. Güçlü ve minnettardır (Cüceloğlu, 2002: 21)Çocukların duygusal ve sosyal gelişimi üzerinde anne baba iletişiminin etkisi konusunda pek çok araştırma yapılmıştır Bu araştırmalardan biri
,Cox ve Paley’in 2003 yılında yaptığı bir çalışmadır .Cox ve Paley 2003 yılında yaptıkları çalışmasında çocukların aileleriyle olan iletişimlerinin incelenmesi için gözlem ve anketler kullanmışlardır . Araştırmada ,çocukların aileleriyle sağlıklı ve destekleyici iletişim kurmalarının duygusal zeka ve sosyal becerilerini geliştirdiği bulunmuştur .Ayrıca aile içindeki kötü iletişimin çocukların duysusal ve sosyal sorunlarla karşılaşma olasılığını arttırdığı sonucuna varılmıştır .
Bebeklikte insan ilişkileri bağlamında konuyu ele aldığımızda, sadece sağlıklı bir ebeveyn-çocuk
ilişkisinin değil, daha sonraki sosyal ilişkilerinin de temelinde bağlanma kuramının önemi görülmektedir.
John Bowlby, bağlanma kuramının öncüsü olarak bilinir. Bağlanma kuramı, bebeklerin ve küçük
çocukların bakım verenleriyle olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin gelişimlerine olan etkilerini inceler.
Bowlby'ye göre, bebeklerin bakım verenleriyle kurdukları güvenli bağlanma, duygusal ve sosyal
gelişimlerinde önemli bir role sahiptir. Bu bağlanma, ileriki ilişkilerinde de temel bir rol oynar.
Bowlby’ye göre anneyle olan bağlılık ilişkisi niteliksel olarak farklı özellikler göstermekte ve daha sonraki
ilişkileri üzerinde çok önemli bir etkiye sahip olmaktadır. Harlow’un maymunlar üzerinde yaptığı araştırmalar, bağlanmada daha önce düşünüldüğü gibi beslenmenin değil fiziksel temasın önemli olduğunu ortaya koyarken, bağlılığın temelini oluşturan en önemli etmenin de karşılıklı etkileşim olduğuna dikkat çekmektedir. Bağlanmayı kolaylaştıran anne ve çocuk özellikleri dikkate alındığında, çocukla kurulacak sağlıklı bir iletişimin temellerinin bebeklik çağında atıldığını söylemek durumundayız. Bebeğin göz teması kurma, gülme, ağlama gibi refleksif hareketlerine karşılık, annenin mimikleri, ses tonu ve konuşmasındaki abartılı, yineleyen ve taklit eden davranışları sayesinde bağlanma mucizevî bir şekilde gelişmektedir.
Ebeveyn tutumları çocuğun davranışları ,duygusal gelişimi ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli bir etkiye
sahiptir. Genellikle demokratik, otoriter, kayıtsız olabilmektedir.
Otoriter Tutum: Bu tutumda ebeveynler baskıcı ve otoriterdir. Kurallar sert ve katıdır .Çocuğun düşünce ve duygularını dikkate almazlar bu tutum çocuğun bağımsızlığına ve özgüvenine zarar vermektedir.
Demokratik Tutum: Bu tutumda ebeveynler çocuğun görüşlerini dinler ve onlara değer verir. Kurallar daha esnektir ve çocuğun gelişimine uygun olarak belirlenir. Ebeveynler çocuğun bağımsızlığına saygı gösterirler ve onların karar alma süreçlerine katılımını teşvik ederler .
Kayıtsız Tutum: Bu tutumda ebeveynler genellikle duyarsız ve ilgisizdir. Çocuğun ihtiyaçlarına veya
duygularına önem vermezler .Bu tutum çocukta güvensizlik duygularına ve sorunlu davranışlara neden olabilir .İdeal olan demokratik tutum dışında kalanlar çocuğa ciddi zararlar vermektedirler. Yetişkin karşısında “hayır”larının karşılık bulmadığı bir ortamda büyüyen bir çocuğun, özgüvensiz olma sebebinin sorgulanması gerçekten anlaşılamaz bir durumdur. Demokratik bir aile ortamında büyüyen fiziksel, psikolojik ve ruhsal yönden evinde istismara uğratılmamış çocuk, dışarıda kendini koruyabilen istemediği bir durumla karşılaştığında hayır diyebilen, karşı koyabilen ve yaşadıklarını ailesine korkmadan anlatabilen çocuktur. Çocuklar yetişkinlerin aksine para ,unvan ,kariyer gibi konulara önem vermezler 0nların beklentileri sevgi, ilgi ve anlayıştır. İletişimin dili kabul ediliştir. Hayatın en basit ama güzel çelişkilerinden birisi, bir insanın başkası tarafından kabul edildiğini hissettiğinde bulunduğu noktadan ilerlemeyi, nasıl gelişeceğini ve olduğundan daha iyi nasıl olabileceğini düşünmeye başlamasıdır(Gordon, 2009: 59).
İnsanlar ancak oldukları haliyle ve koşulsuz olarak kabul edildiklerinde kendilerini değerli hissetmekte ve değer vermeyi öğrenmektedirler. Olduğu haliyle sevilen çocuk, başkalarını sevmeyi öğrenerek empati geliştirmektedir. Arkasındaki büyük ebeveyn gücünün etkisiyle zorluklarla başa çıkma gücünü
kendisinde bulmakta ve bağımsız bir şekilde çevresini keşfetmektedir. İçindekileri özgürce söyleyen çocuk, büyüdüğünde nerede nasıl konuşması gerektiğini ayarlayabilmektedir. Duyguları bastırılmayan, kendini ifade etmesine izin verilen çocuk, yetişkin olduğunda hislerinin ve kendinin farkına varabilmektedir.
Çocukla iletişimde tekrarlayan hatalardan biri de, konuşurken sadece çocuğun
beynine hitap edilmesidir. Kendisini sürekli çocuğuna bir şeyler öğretmek zorunda
hisseden, öğrenmenin aynı zamanda duygusal bir süreç olduğunu unutan
ebeveynler, bu hataya çok düşmektedirler. Maalesef bu durum, insanı bir bütün
olarak ele alan anlayıştan uzaklaşarak onu sadece zihinsel boyutu ile ele almanın
kaçınılmaz bir sonucudur..
İnsan olma yolunda bir çocuğun duygu dünyasını yapılandırmanın yani onun ruhuna ulaşabilmenin tek yolu konuşma yetisidir. Kesin olarak söylenebilir ki çocuk, hayatta en çok güvendiği kişiler olan ebeveynlerinin söylediklerine inanacaktır. Çocuğa ne söylerseniz “o” olacaktır. Bu bağlamda
‘sen çok kötü bir çocuksun, çok yaramazsın, senden hiçbir şey olmaz’ söylemlerinin kendini doğruladığını görünce de şaşırmamak gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca çocuğa söylenen her şey ‘çocukla ilgili söylenmiş’ bir şeydir yani kendisiyle ilgili bir mesaj içermektedir (Gordon, 2009: 76). Düşüp yaralandığı için ağlayan bir çocuğa, sürekli hiçbir şey olmadığını, yarasının kanamadığını söyleyerek geçiştirmeye çalışmak, çocuğu
sakinleştirmeyecek olmasının yanı sıra çocuğa “sen duygularının farkına varamazsın, senin canının yanıp
yanmadığını ancak ben bilirim” mesajını iletmektedir. Bu kronik hal almış mesajların etkisiyle, yetişkin olduğunda duygularına yabancı, ne hissettiğini bilemeyen bir insan olabilmektedir

Çocuk ile iletişimde “yetişkine ne yapmıyorsak çocuğa da onu yapmamamız gerekliliği” en
temel kurallardan biri olmalıdır. Emir kipinde konuşmak, istediğimiz bir şey yaptığında ödül
vermek, canımızı sıktığında ceza uygulamak, istediğimizde sinirimizi rahatça kendisinden
çıkarmak vs. en hoşlanmadığınız yetişkine bile rahat yapabileceğimiz davranışlar değildir.
Çocuğu bir birey olarak kabul etmek, insan olarak değer vermek, kötü davranışların
sonuçlarının hemen görülemeyecek olmasına rağmen çocuğunda ruhunda yaratacağı etkinin
bilincinde olmak, muhakkak ki çocuğa yanlış davranışları önleyecektir. Bir diğer kural
çocuğa karşı “samimi olmaktır”: Ebeveyn çocuğun bir davranışı karşısında rahatsız
olduğunda, bu davranışın kendisini neden rahatsız ettiğini tam olarak ifade edebilmek
durumundadır. Bu davranış gerçekten kabul edilemez bir davranış mı, yoksa sadece ebeveyn
otorite mi olmak istemektedir? Samimi olmak, kontrolü ve sorumluluğu çocuğa bırakmaktır.
Aileler, çocukların kendilerini hiç dinlemediklerinden veya duymadıklarından yakınırlar
Gordon iletişimde en önemli öğeleri olarak Etkin Dinleme, Ben Dili ve Kaybeden Yok
Yöntemi ile çocuk kendini ilişki içinde var, değerli, ait ve onuru korunmuş hissetmektedir.
Kendisini var eden bu duygular sayesinde büyükleri ile iş birliği yapmayı, onları
dinlemeyi, empati kurmayı yani insan olmayı öğrenmektedir. Geliştirilen Etkili Anne-Baba
Eğitiminde hiyerarşik bir ilişki yerine sadece insan-insana eşit bir ilişki bulunmaktadır.
Ebeveyn yönlendirmeden ve yargılamadan, çocuğa kendi sorumluluğunu alarak sorunu
çözmesi yolunda destek olmaktadır. Bu da insana saygının ve güvenin bir dile getiriliş
biçimidir.


Yorumlar